“İzmir Körfezi’nden 112 ton çöp çıktı” diyor bir haber ve şöyle devam ediyor, “Körfez’den araba lastiği, pet şişe, cam şişe, içecek kutusu, yorgan, yastık, naylon poşet, inşaat demiri, ayakkabı çıkarılıyor.” Başka bir haber, “İzmir Körfezi çöp kovası gibi” diyerek dikkat çekiyor. Belediye yetkililerinin, vatandaşları körfezi ve dereleri çöp kovası gibi kullanmamaları yönünde uyardığını bildiriyor. Yine başka bir gazete, “Körfez çöp denizi” manşetli yazısında umarsız vatandaşlardan hayıflanıyor ve “İzmir’de yapılan tüm uyarılara ve alınan tüm önlemlere rağmen, dereler ve deniz çöplüğe dönmekten kurtulamıyor.” diyor. İzmir’in bir çöp sorunu olduğu malum. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin elinden geleni yaptığı da tartışılmaz. Bununla beraber vatandaşları uyarmak, bilgilendirmek ve bilinçlendirmek sadece belediyeden beklenmemeli. Çözüm için bu ay Brezilya’nın Sao Paolo şehrine gidiyoruz.
İşe çöp kavramının derinine inerek başlayalım. Etimolojistlere göre çöp kelimesinin kökeni bilinmiyor. En eski kullanımı tortu, çökelti anlamına gelmekte. Buradan çöp’ün çök’ten geldiğini ve dibe inmek anlamında kullanıldığını varsayabiliriz. İlginç bir şekilde İngilizce çöp anlamına gelen trash ve garbage kelimelerinin de kökeni meçhul. İlkinin eski Norveççe’de kuru yaprak ve dal parçası anlamına gelen tros’dan geldiği düşünülüyor. İkincisinin ise Orta Çağ’da sakatat anlamına gelen gabage kelimesinden türediği söyleniyor. Yani her ne kadar kelimenin kökeni belirsiz olsa da evrensel olarak çöp, organik, ölüp tekrar hayat bulan, faydalı olabilecek bir şey olarak görülüyor.
Uzmanlara göre bir insanın rüyasında çöp görmesiyse, köhneleşmiş duygularını, fikirlerini ve öz benliğinin artık işe yaramadığını düşündüğü parçalarını temsil ediyor. Bu açıdan baktığımızda çöpün neden toplumsal bir sorun olarak karşımıza çıktığını daha iyi anlamaya başlıyoruz. Çöp dağlarını aslında ortak bilinçdışımızın bir dışa vurumu olarak görebiliriz. Kentsel yaşamda kabullenmediğimiz -ama herhangi bir sebepten kurtulamadığımız- düşünce ve değerleri yansıtıyor. Daha önceki yazıklarımızda bu düşüncelerin başlıcalarının aidiyet ve estetik eksikliği olduğunu belirtmiştik.
Ünlü psikolog James Hillman, “Semptomlar doğru amaca hizmet eden yanlış çözümlerdir” der. Dolayısıyla Derinlik Psikolojisi de, semptomlara değil onları yaratan bilinçdışı enerjiye odaklanılmasını öğütler. Buradan yola çıkarak körfezden çıkanları tekrar hayata kazandırmak ve onlardan güzellikler yaratmak çöpün hem etimolojik hem de psikolojik anlamıyla uyumlu bir iş. Sao Paolo’lu sanatçılar Pado ve Rodrigo Machado da tam olarak buna odaklanıyorlar.
Kariyerlerinin başında parası yokmuş Brezilyalı sanatçıların. Bu yüzden malzeme bulmak için bazen çöpleri karıştırdıkları olurmuş. Zamanla çöpten topladıkları parçalarla ilginç işler yapabildiklerini fark etmişler. Zorunluluktan başlayan bu sanatsal girişim zamanla sembolik bir anlam kazanmış. Çünkü sanat eserlerini görenler, geri dönüşüme daha sıcak bakmaya ve aşırı tüketimlerini dizginlemeye başlamışlar. Bunun üzerine Pado ve Machado Urban Trash Art (Kentsel Çöp Sanatı) isimli bir akım başlatmışlar. Dünyayı şehir şehir gezip çöplerden oluşturdukları sanat eserleri sayesinde farkındalık yaratmaya karar vermişler. Örneğin Toronto’da kullanılmayan bir avluyu tamamen çöpten topladıkları malzemelerle dekore edip alanı halkın sanatla buluştuğu bir çekim merkezine dönüştürmüşler. Sao Paolo’da işi büyüterek Geri Dönüşüm Yolu isimli bir yürüme rotası yaratmışlar -ki bu yol zamanla turistik bir değere dönüşmüş.
İZSU körfezden topladığı çamuru güneş enerjisiyle kurutuyor. Daha sonra bunların çimento fabrikaları tarafından biogaz olarak kullanılmasını sağlıyor. Bu sayede karbondioksit salınımı azaltıyor. Benzer bir şey körfezden çıkan çöpler için de yapılabilir. Hem körfezi temizlemek, hem şehre güzellikler kazandırmak, hem farkındalık yaratmak, hem de çöpü turizme çevirmek… Ne dersiniz, işte bu, tam da Öncülerin Şehri İzmir’e yakışacak bir proje olmaz mı?