Metronun karakteri

Kentimiz büyüyor. Buna paralel olarak da raylı ulaşım ağımız genişliyor. Tramvay hatlarımız yolda. Metro ve İZBAN yeni istasyonlar ekleyerek büyüyorlar. Bunlar gurur duyulacak gelişmeler. Öte yandan, bu istasyonlarla büyüyen gerçekten İzmir mi? Daha önceki yazılarımızda yer üstünde büyüyen bir şehir olduğunu, ancak o şehrin ne yazık ki İzmir olmadığını yazmıştık. Peki, yer altında durum nasıl? Acaba metro istasyonlarımız, İzmir’in karakterini yeteri kadar yansıtamıyorlar mı?

This slideshow requires JavaScript.

İnsanların yaşadıkları mahalleyi, semti ve şehri sevmeleri için bulundukları yerle bağ kurabilmeleri, oraya kök salabilmeleri, aynı şekilde o mekanın köklerinden de beslenebilmeleri gerekir.

Toplumsal psikolojinin boş verildiği, modern teknolojinin ise at koşturduğu kültürlerde çok hızlı genişleyen ama karakterini koruyamayan şehirler oluşuyor. İnşaat alanları (hacim, açıklık, boşluk) yaratırken, kentsel mekanlar (mesken, hane, mahal) yaratamıyoruz. Şu anki halleriyle metro istasyonlarımız birer alan olmanın ötesine geçemiyorlar. Oysa kökleri derine inen, her metrekaresi hikayelerle bezenmiş şehirlerin istasyonları, kendi ruhlarını yansıtıp, farklarını ortaya koyabiliyor. Nasıl mı? İşte iki şehir, iki farklı çözüm…

Kendine has mizahıyla ünlü İngiltere’de, bir kaç yıl önce kimliği belirsiz biri, Londra metrosundaki bazı yönlendirme levhalarını ve uyarıları değiştirmiş. Örneğin, kırmızı hattın sonundaki Hillington İstasyonun adını ‘Yolun Bittiği Yer’ yapmış, vagonların içine ‘Göz teması kurmak yasaktır. Cezası 200£’ diye bir uyarı asmış. Trenlerde oluşan aşırı sıkışıklıkla dalga geçmek için de ‘İşe gidiş geliş saatlerinde birbirinizin kucağına oturmanız zorunludur’ şeklinde bir kural uydurmuş. Bu şekilde sayısız espri var. Bu esprileri hiç beklemedikleri bir anda gören Londralılar neşelenmişler. Her gün yapmak zorunda oldukları yolculuğun mekanikliği bir nebze azalmış. Benzer projeler New Yorklular tarafından da yapmış. Buradan çıkarabileceğimiz ders şu: Ne yaptığınız kadar nasıl yaptığınız da önemlidir. Elbette toplu taşımanın amacı İzmirlileri bir noktadan ötekine hızlı şekilde ulaştırmak. Ancak ne yaparsanız yapın, her gün ulaşımda sarf edilen süre (tek yön) ortalama 40 dakika. İlla İngilizler gibi espri yapmak zorunda değiliz. Ama metroyu kullandıkları süre boyunca, yolculara İzmir’de oldukları hakkında ipuçları verebilmeliyiz.

This slideshow requires JavaScript.

Biraz daha kalıcı bir yaklaşım için Kanada’ya gidelim. Yaratıcı ruhu ve yaşama sevinci ile meşhur Montreal, metrosunu ‘Dünyanın en uzun sanat galerisi’ diye tanıtıyor. 68 istasyonun tamamının mimarisi farklı. Bazı istasyonlardaki detaylar ise hayret verici. İstasyonların hemen hemen tamamında sanat enstelasyonları, müraller, vitraylar ve röliyefler var. O kadar ki şehre gelen turistlerin bile ilgisini çeken istasyonlar mevcut. Yani istasyonlar, kendi başlarına birer destinasyon haline dönüşmüş. Peki bizim istasyonlarımız ‘görülmesi gereken birer mekana’ dönüşebilir mi? Neden olmasın?

This slideshow requires JavaScript.

Yapmamız gereken istasyonlarımızın, bulundukları semtin ve hizmet ettikleri halkın karakteristik özelliklerini yansıtmasını sağlamak. Örneğin, Bornova İstasyonu, ilçenin Levanten geçmişine bir atıfta bulunabilir. Tren bekleyenleri –sıkıcı olmadan- bilgilendirebilir, hatta eğlendirebilir. Sanayi, İzmir’in Osmanlı ve Cumhuriyet zamanında oynadığı öncü role gönderme yapabilir. Stadyum, şehrin rekabetçi ruhunu ve spor tutkusunu yansıtabilir. Basmane, fuarın, oteller bölgesinin veya İzmir’in Anadolu’ya açılan kapısı olan tren garının havasını yansıtabilir. Bunlar gerçekten kolayca, ucuza ve eğlenceli şekilde uygulanabilecek çözümler.

Şehrimize hizmet eden her kurumun bir görevi de, yaptıkları işe ek olarak İzmir kültürünü ve değerlerini yaşatıp güçlendirmek. Sonuçta bu kurumlar İzmirlilere olduğu kadar İzmir’e de hizmet vermek durumundalar. Metro istasyonlarımız, şehir kültürümüzü yansıtacak şekilde elden geçirilirlerse, fonksiyonel birer alandan, İzmir ruhunu yaşatan birer mekana dönüşecektir.

Bana fikirlerinizi yazın!

Leave a Reply

%d bloggers like this: