Toplu ulaşımın benim için özel bir yeri var. Bence her gün milyonlarca insanın şehir içinde dolaşabilmesini sağlamak sadece işlevsel bir hizmet değil. Şehrin farklı semtlerini gezip göremeyen insanlarda ortak şehir bilinci gelişmez, semtler birbirinden kopuk kalır. Bu bağlamda toplu taşıma şehir kültürünü güçlendirip yaşatmak gibi bir uzun vadeli bir amaca da hizmet etmekte. Şahsen İBB‘nin toplu ulaşım hizmetlerini yurtiçinde ve yurtdışında şehirlere kıyasla çok ileri buluyorum. 80 km. banliyö hattı, yakında uzayacak olan metro, 24 saat işleyen otobüsler, vapur servisleri ile toplu ulaşım da işlevsel olarak gayet ileri bir noktadayız. Ancak görsel olarak ayni şeyi söylemek mümkün mü?
Bu ay iletişim tarihinde yaratılmış en başarılı toplu ulaşım markalarından birine değineceğiz. Bakalım neler öğrenebiliriz? İlk kez 2005 yılında Montreal toplu ulaşımını kullandım ve İzmir’in bu konuda ne kadar da gelişmiş bir şehir olduğunu anladım. Société de transport de Montréal (STM) gerek görsel, gerek servis acısından 1980’lerden kalmaydı. Bizim yıllardır kullandığımız Kentkart benzeri bir sistem yoktu. Otobüsler eski, görseller iticiydi. Mecbur kalmadığınız sürece STM’yi kullanmıyordunuz, kullandığınız zaman da içiniz kararıyordu. Yolcu sayısı düzenli olarak azalınca 2009’da STM kendini yenileme kararı aldı. Araştırma sonucuna göre Montrealliler çevreye duyarlı olduklarından toplu ulaşımı arabaya tercih ediyorlar. Tabii Montreallilerin önceliği ile İzmirlilerinki aynı olamaz. Mesela aynı soruyu İzmirlilere sorsak cevabın “sürat ve konfor” olacağını düşünüyorum. Konumuza dönersek, STM’nin bir sonraki işi çevreye duyarlılık vaadini yerine getirmek için dört kademeli bir plan yapmak olmuş.
İlk olarak STM’yi çevre bilinci ile bağdaştıracak basit ama oldukça anlamlı bir logo tasarlanmış. Biri mavi, biri sarı kesişen iki “v” harfi STM’yi ve Montreallileri sembolize ediyor. Harfler kesiştiğinde yeşil renk ortaya çıkıyor ki bu şehirli ve STM bir araya gelirse ulaşılacak amacı anlatıyor. Logonun “v” harfi ile oynanarak yüzlerce değişik kombinasyonu yaratılmış. Ayrıca STM yeni bir slogan benimsemiş: “Mouvement collectif” yani “Toplu Hareket”. Burada hareketin iki anlamı var: Birincisi ulaşım, ikincisi ise biraraya gelmek, sosyal aktivizm. İkinci olarak toplu taşımacılığın çevreye faydasını anlatan bir iletişim stratejisi oluşturulmuş. Duraklar, otobüsler, metro bilgilendirici mesajlar için mecra olarak kullanılmış. Mesajları özel kılan aklınızda somut bir fikir bırakmaları. Mesela “Bir otobüs 50 arabayı trafikten kaldırır.” şeklinde bir mesajı okuduğunuzda aklınızda net bir görsel oluşuyor. Daha sonra şehirliyi STM’yi kullanmaya teşvik edici kampanyalar geliştirilmiş. Hokey maçlarına kombine biletiniz varsa toplu ulaşımı ücretsiz kullanabiliyorsunuz. Kafeler STM kartı gösterenlere indirim yapıyor. Geniş kapsamlı sosyal medya kampanyası sayesinde STM kurumsal tonunu bırakıp yolcularla birebir diyaloga girmiş. Son olarak operasyonel konulara değinilmiş. Hibrid otobüsler satın alınmış, temizlik için organik deterjanlar kullanılmaya başlanmış, otobüs durakları yenilenebilir malzemelerden inşa edilmiş. Bunun gibi yüzlerce örnek var. Sonuç olarak yolcu sayısı %16 artıyor, STM çalışanlarının iş memnuniyeti katlanıyor, STM Kuzey Amerika’nın en iyi toplu ulaşım sistemi ödülünü kazanıyor ve Montrealliler STM ile gurur duymaya başlıyor. Peki STM’den neler öğrenebiliriz? Toplu ulaşım şehir kimliğini oluşturan belki de en önemli unsur; bir nevi şehrin yüzü. STM imaj değiştirdiğinde sanki Montreal yenilendi. Ne yazık ki İzmir’de toplu ulaşım görsellerinde bir ahenkten bahsetmek mümkün değil. Belki görsel kimlik standartları yok, belki de uygulanmıyorlar. Ama daha önemlisi Türkiye’de belediyeler toplu ulaşım servislerini birden çok marka adı altında sunuyor.
Mesela, İzmir sokaklarında farklı renkte ve tasarımda ESHOT ve İZULAŞ otobüsleri görebiliriz. İzmir Metro ve İZBAN birbirlerine benzemiyorlar. İzdeniz’in görselleri diğer firmalarınkiyle örtüşmüyor. İşlevsel olarak neredeyse kusursuz çalışan bir sistemimiz var. Bu firmaları görsel olarak bir çatı altında toplarsak tek seslilik ve görsel ahenk yaratabiliriz. Bu kuruluşlar yine ayrı şirketler halinde işlevlerine devam edebilirler, kendi bütçelerini koruyabilirler. Ancak görsel bütünlük uzun vadede şehir kültürü ve şehirlilik bilinci için faydalı olacaktır. Birlikten kuvvet doğar.
Bütün ulaşım hizmetlerini görsel olarak bir çatı altında toplayan ilk Türk şehri olabiliriz. Ne dersiniz?